30 Ekim 2014 Perşembe

Yakında: A Girl Walks Home Alone At Night, Ana Lily Amirpour, İran, 2014, Fantastik, Vampir


Konulu ve sosyal içerikli gerçekçi filmleriyle tanıdığımız İran sineması da sonunda bize karanlık bir vampir filmi kazandırdı. Fragmandan anladığımız kadarıyla elbette Hollywood'vari vampir çizgisinden çok, İsveç sinemasının ünlü vampir filmi "Låt den rätte komma/ (İng.) Let the Right One In/ (Tür.) Gir Kanıma" çizgisinde olacağa benzer ki, zaten İran sinemasına da yakışan budur. 
Yazar ve yönetmen Ana Lily Amirpour, ilk filmi olan "A Girl Walks Home Alone At Night"ın fragmanı kısa süre önce yayınladı. The New York Times’ın ‘Pers usülü rock’n roll’, Hollywood Reporter’ın ‘Muhteşem’ olarak tanımladığı film, 21 Kasım’da vizyona girecek. Ne var ki Türkiye vizyon filmleri içinde kendisini henüz görebilmiş değiliz. Sanırız Türkiye'de ancak DVD'den izlemek nasip olacak.
İşte İran sinemasının ilk vampir filminin fragmanı.
NOT: Fragmanda çalan muhteşem Radio Tehran parçası Tatilat'ı dinlemek için de buraya tıklayabilirsiniz.


25 Ekim 2014 Cumartesi

Extraterrestrial aka. Visitors/ Yaratık, Colin Minihan, Kanada, 2014, Bilim-kurgu, Macera


Klasik bir teenslasher numarasıyla başlayan filmde, iki erkek üç kız beş arkadaş haftasonunu geçirmek üzere kızlardan birinin babasının bir kasabadaki dağ evine giderler. Aslında bu kasaba filmin açılışında gördüğümüz kadarıyla insan kaybolmalarının yanı sıra çok daha garip olayların yaşandığı bir kasabadır. Gençlerimizin dağ evine gelmesiyle bu garipliğin nedeni anlaşılır, zira dünya dışı yaratıklar dev UFO'larıyla geceleri kasabanın üzerinde dolaşmaktadırlar ve son durakları gençlerin kaldığı dağ evi olur. Burada bir uzaylıyı öldüren gençler, uzaylıları fazlasıyla kızdırırlar ve korkunç olayların başlamasına sebep olurlar. Teenslasher'lardaki Jason, Freddy, Michael Myers gibi seri katillerin (ki onların da uzaylı yaratıklardan bir farkı yok) yerine uzaylıların geçtiği ve gençlerin dünyadışı varlıklarla "Üçüncü Türden Yakınlaşmalar" yaşamalarını anlatan Extraterrestrial'i Spielberg'in E.T.'si izinden giden diğer uzaylı filmlerinden ayıran özelliği, uzaylıların burada pek cana yakın olmamaları elbette. Ama filmdeki bir karakterin açıkladığı gibi, Roswell Olayı'ndan beri ABD ile Uzaylılar arasında bir anlaşma vardır ve buna göre iki tarafta birbirinin yaptıklarına göz yummaktadır. Yani uzaylılar zaman zaman dünyamızı ziyaret ederek belli yerlerden laboratuarları için denekler (insanlar) almakta, buna karşılık ABD'de de oradaki insanların oranın sahibi gibi hareket etmelerine izin vermektedir. Bu anlaşmanın tek bir şartı vardır o da "saldırmama". Dolayısıyla bir uzaylıyı öldüren gençler bu anlaşmayı da bozmuş olurlar ve uzaylıların hiddetini kasabaya çekerler. Sonuçta Shyamalan'ın "Signs/İşaretler"ine benzer şekilde bir kulübede sıkışan gençler, teenslasher geleneği olarak uzaylıların dehşetli tacizlerine maruz kalırken, "Fire In The Sky"daki gibi de UFO'nun içine ışınlanırlar. Bu açıdan filmin son 15 dakikasının çok enterasan gelişmeler ve sürprizler içerdiğini de buraya ekleyelim. Özellikle UFO'nun içindeki sahnelerde UFO'nun içinin çok iyi tasarlandığını görüyoruz. Finaldeki kapanış sahnesi de bir tür itiraf gibi bize aslında yapılan anlaşmanın, ABD'nin yaptığı diğer anlaşmalar gibi, nasıl ahlaksız bir anlaşma olduğunu gösteriyor. 
Farklı bir uzaylı filmi seyretmek istiyorsanız mutlaka seyretmenizi öneririz Extraterrestrial'i... Ayrıca film afişleri ve finale doğru çalan Magnetic Fields'in The Book of Love cover'ıyla da dikkat çekiyor. Yine de filmin en büyük farkını finalde göreceksiniz.

16 Ekim 2014 Perşembe

Ek Villain/ Kötü Adam, Mohit Suri, Hindistan, 2014, Suç, Aşk, Dram


"Ek Villain/ Kötü Adam" bize iki adamın kişiliğinde iki farklı ve dramatik aşk hikayesini anlatıyor. Filmin hashtag/ tanıtım cümlesi de zaten buna gönderme yapıyor "There's one in every love story./ Her aşk hikayesinde bir kişi vardır." diyerek. Adamlardan biri, Amelie benzeri davranışları olan bir kadının (Aisha) "hayatını kurtarmaya" çalıştığı kötü adam (Guru); elbette filmde geriye dönüşlerle öğrendiğimiz bir aşk hikayesinin iki kahramanı Aisha ve Guru. Ancak bizim bu hikayeyi geriye dönüşlerle öğrenmemizin sebebi, daha filmin açılışında Aisha'nın bir seri katil tarafından öldürülmesi. Diğer aşk hikayesinin kahramanı ise Aisha'yı da öldüren seri katil Rakesh. Kendi karısına büyük bir aşkla bağlı olan Rakesh'in bu aşkı, aslında cinayet işlemesinin de sebebi (tam nedenini filme bırakıyoruz). Seri katil Rakesh'in filmin başında, elinde gerçekleştirilecek dileklerini yazdığı günlüğüyle gördüğümüz Aisha'yı öldürmesiyle içinde sürprizler barındıran acayip bir film ortaya çıkıyor. Bundan sonra bir yandan geridönüşlerde Guru-Aisha aşkının doğuşunu ve Guru'nun geçmişini öğrenirken, bir yandan da Guru'nun karısının katilini aramasını ve ondan intikam alışını seyrederiz filmde. Aslında film içinde pek de iyi insanlar barındırmayan (zira iyilerin hepsi ölüyor), aksine biri seri katil diğeri tetikçe iki kötü adamın intikam hikayesini anlatıyor. Elbette böyle olunca da ortalık bir yerden sonra kan gölüne dönüyor. Yine de geridönüşlerde gördüğümüz Amelie kılıklı Aisha'nın Polyanna'yı andıran ruh hali filme sıcaklık katmayı başarıyor. Filmin en can alıcı tarafı ise içinde barındırdığı küçük sürprizlerle seyirciyi sürekli şaşırtması. Üstelik bunu, artık twistlerini (şaşırtmaca) filmin sonunda vermeyi beceremeyip Sudaki Kız'da filmin içinde vermeye çalışan bir başka Hint yönetmen Shyamalan'dan çok daha başarılı yapıyor "EkVillain/ Kötü Adam". 
Senaryosuyla, kurgusuyla mutlaka seyredilmesi gereken bir #HintFilmi Ek Villain/ Kötü Adam...
                                         
                                                FRAGMAN                                IMDb

11 Ekim 2014 Cumartesi

The Signal/ Sinyal, William Eubank, ABD, 2014, Bilimkurgu, Macera


 Önceki filmi "Love/Aşk" ile başta Kubrick klasiği "2001: Space Odyssey/ 2001: Bir Uzay Macerası" olmak üzere bir seri bilim-kurgu klasiği filme saygı duruşu yapan ve bizi "duyguyu keşfetmek isteyen" makinelerin dünyasına götüren William Eubank, son filmi Sinyal'le çıtayı biraz daha yükselterek hem makinelere hem de uzaylılara selam veriyor bu sefer. Yine Aşk'daki gibi sade ve şiirsel bir anlatıma sahip olan film, iki üniversite öğrencisi hacker'ın bir kız arkadaşlarıyla beraber Nomad/Göçmen isimli bir hacker pirinden aldıkları çağrının peşinden gitmelerini anlatıyor. Üniversite birinci sınıf öğrencisi olan Nick ve Jonah bilişim teknolojisinde uzmanlaşmaya çalışmaktadır. Diğer yandan da hackerlık en büyük tutkularıdır. Nick'in kızarkadaşı Hailey, 1 yıllığına başka bir üniversitede okumaya gidecektir. Nick ve Jonah, onu yeni üniversitesine kendileri götürmeye karar verirler. Bunu yaparken de biraz gezme şansları olacaktır. İki kafadarın peşinde olan ve Göçmen lakabını kullanan bir hacker vardır. Ve yolculuk sırasında da onları rahat bırakmamakta kararlıdır. Nick ve Jonah, Göçmen'in yerini nihayet tespit eder. İkili, onu görmek için adeta yanıp tutuşmaktadır. Sonunda Göçmen ile çölde yüzleştiklerindeyse sonuç korkutucu olur. Nick, Jonah ve Hailey, uyandıklarında kendilerini bir tür hapishanede bulurlar. Buraya nasıl geldiklerini ya da neden tutsak olduklarını anlamaya çalışırlarken aslında çok daha büyük bir tablonun parçası olduklarını fark ederler. Film boyunca aşama aşama bu tablo bize de açık edilmesine rağmen asıl sürpriz hem bizi hem de Nick'i finalde beklemektedir. Finalde birden karşımıza çıkan o bir dakikalık sekans bir yandan film boyunca aklımızda yankı bulan sorulara cevap verirken bir yandan da bize 'neden şimdi burada bitti ki' dedirtmektedir. Zaten finaldeki sürpriziyle "Dark City/Gizemli Şehir"in finalini fazlasıyla anımsatan film, anlaşılıyor ki kurduğu uzaylı-makine ilişkisiyle de aslında Dark City'den feyz almaktadır. Dark City'de uzaylıların insanı insan yapan şeyi keşfetmek için kurdukları laboratuar-dünya söz konusuyken, Sinyal'de de bu dünya uzaylı teknolojisinin denendiği bir alana dönüşmüştür. Üstelik her iki filmde de baş kahramanımız finalde -gerçekliği saklayan-  duvarı yıkarak hakikate ermekte ve biz bunu her iki filmde de aynı açıdan görmekteyiz (sürprizi bozmamak için daha fazla detay vermiyoruz). Dolayısıyla nasıl ki "2001: Bir Uzay Macerası"nı seyretmeden "Love/Aşk"ı seyretmek filmi anlamanızı zorlaştıracaksa, "Dark City/ Gizemli Şehir"i seyretmeden de Sinyal'i seyretmek filmin özellikle finalini anlamanızı o kadar zorlaştıracaktır (NOT: Bu bir blogger ukalalığı değildir, her iki filmi de seyrederseniz ne demek istediğimizi daha iyi anlarsınız). Aslında finale kadar filmde ne olduğunu tam anlamakta zorlansanız da, veya hikayenin nasıl bir sona gideceğini çıkaramasanız da finaldeki son sahne herşeyi açıklamaya yetiyor... Yine tıpkı Dark City'deki gibi. 
Love/Aşk gibi sinemasal bağlantılar üzerine kurulu ve en sade şekilde çok şey anlatmayı başaran seyredilmesi gereken bir film Sinyal. 

NOT: Dark City/ Gizemli Şehir ve Sinyal filmlerinin final sahnelerinin ne kadar benzeştiğini görmek için buraya tıklayabilirsiniz. Ama film zevkiniz açısından bunu filmi seyrettikten sonra yapmanızı öneririz...
                                IMDb                             rottentomatoes                          metacritic